İmamın Ordusu Kitabı İnternette:

Şık’ın “İmamın Ordusu” İnternette, Engin:”Bendeki Kopyayla Aynı” Dedi

Ahmet Şık’ın tutuklanmasının ardından hazırlamakta olduğu kitaba yönelik yayınlama yasağına rağmen, kitabın tamamı bugün Twitter üzerinden paylaşıma girdi. Aydın Engin, bianet’e, kitap taslağıyla ilgili “Bendeki kopyanın aynısı” dedi.

haberin devamı için tıklayınız:
http://bianet.org/bianet/ifade-ozgurlugu/128994-sikin-imamin-ordusu-internette-engin-bendeki-kopyayla-ayni-dedi

Yüklemek için:

http://www.scribd.com/doc/51984426/dokunan-yanar

http://www.2shared.com/document/X9_5Llm5/dokunan_yanar.html

http://tinyurl.com/dokunanyanar



Ahmet Şık ve Arkadaşları Süpermenken…

http://www.habervesaire.com/haber/1886/

“HaberVs muhabirlerinin hazırladığı “Bir zamanlar fırtınalar estirirdim” parçasını ve klibini iftiharla sunuyoruz. Klipte 2009-2010 yılında HaberVs’de görev alan öğrenciler ve HaberVs ekibi yer alıyor. Seslendirme, çekim ve kurgu da aynı ekip tarafından gerçekleştirildi. Şarkıyı, söz yazarı ve bestecisi Mazhar Alanson’dan izin alarak Emirhan Üçkardeş’e yaptırdık. Çekimleri Santralistanbul’da gerçekleştirilen klip bir ayda tamamlandı.

Playing for Change ve Doğa İçin Çal projelerinden esinlenerek hazırladığımız bu kliple, bir yıl boyunca okuduğunuz ve izlediğiniz haberleri ortaya çıkartan ekibi sizlere tanıtmak, bu üretim sürecinin hepimizin ortak katkılarıyla gerçekleştiğini vurgulamak istedik.

İyi seyirler ve iyi eğlenceler dileriz.”


26 Mart 2011 Mektup Gönderme Eylemi Basın Metni

Basına ve Kamuoyuna;

22 gündür tarihte örneği görülmemiş şeyler yaşıyoruz. Hayattaki duruşu, pratikleri bugüne kadar hep net olan, safını ezilenden yana belirleyen gazeteci Ahmet Şık, hep karşısında olduğu derin devletin bir elemanı olmakla suçlanıyor. Artık hiçbirimize ilginç gelmeyen şekilde, tam da İmamın Ordusu adını verdiği, polis teşkilatı içindeki cemaat örgütlenmlerini yazdığı sırada karşılaşıyor bu suçlamayla. “Suçlamalar kitapla ilgili değil” deniyor. Çok kısa süre sonra ise kitabın yayılması, basılması ve hatta bulundurulması dahi terör örgütüne destektir.” açıklaması geliyor. Evler, bürolar, matbaalar, gazeteler, hapishane hücreleri bir kez daha basılıyor.

Ahmet Şık bir gazeteci. Sosyalist bir gazeteci ve şimdiye kadar “derin veya sığ güçleriyle” devletin

gerçekleştirdiği yargısız infazları, işkenceleri, gözaltında kayıpları, faili meçhulleri yazarak tarafını belli etmiş bir gazeteci. O; tüm kayıp yakınları nezdinde Emine Ana’nın, Arat’ın, Fadime Ana’nın, Manisa’lı çocukların, Armutlu’daki ailelerin, yok sayılan, yok edilen Kürtlerin, hakları yenen işçilerin, işkence gören devrimcilerin, ezilen halkların yanında olan bir gazeteci. Ancak Türkiye tarihinde alışık olduğumuz “derin komedilere” bir yenisi eklenerek, özgürlüğü, düşmanı olanlar gibi olmakla suçlanarak, gasp ediliyor. Hem de “ileri demokrasi”ye sahip olduğumuz mavalları okunarak.

Bizler Ahmet Şık’ta ve yayınlanmamış kitabında suç arayanları, toplu mezarları, “Yargısız infaz yaptık.” diyenleri görmeye davet ediyoruz.

Bizler Ahmet Şık’ın yayınlanmamış kitabında Ergenekon arayanları “Devlet rutin dışına çıkabilir” diyen cumhurbaşkanını, “Devlet adına kurşun atan da yiyen de şereflidir” diyen başbakanı, “Milli Güvenlik Kurulu ne emir verdiyse biz onu yaptık” diyen polis şefini görmeye davet ediyoruz.

Susurluk ifşaatlarında birçok faaliyetin Başbakanlık örtülü ödeneğinden finanse edildiğini bilen bizler, Ahmet Şık için “gazetecilik faaliyeti nedeniyle tutuklanmamıştır” diyen başbakanı, geçmiş dönem başbakanlık örtülü ödenek harcamalarını açıklamaya davet ediyoruz.

Bizler, Ahmet Şık’ın istediği gibi, Ergenekon’un yani polisiyle, siyasetçisiyle, askeriyle, MİT elamanlarıyla Türk kontrgerillasının tüm açıklığıyla ortaya çıkartılmasını ve cezalandırılmasını istiyoruz.

Yeter! Türkiye tarihinin en önemli davasını siyasi bir hesaplaşmanın uzantısı gibi görenler yüzünden Ahmet Şık’lar içeri girip nihayetinde Veli Küçük gibilerin dışarı çıkma ihtimali doğduysa itiraz ediyoruz.

Çünkü adalet istiyoruz. Güçlünün ezdiği, nasırına dokunulduğunda yıllardır ergenekonla hesaplaşmak için haber yapanların bile tutukevlerine gönderilebildiği, hayatların ve itibarların bir kibrit gibi yakılıp kül edilmeye çalışıldığı bir kabus değil. İsyan ediyoruz. Hafızamıza bir bıçakla bu günleri kazıyıp, isyanımızı kendimize bir yol haritası olarak belirliyoruz.

Biz Kaleme karşı yapılan saldırılara kalemimizi kalkan edip, “Biz sana güveniyoruz Ahmet, çünkü Ahmet biziz.” demek için buradayız mektuplarımızla, arkadaşımızı alana dek burada olmaya devam edeceğiz. Ahmet biz, biz Ahmet oldukça, onu dört duvar arasına koyabilirler belki ama fikirlerini tutuklayamayacaklar. Onu yalnızlaştıramayacaklar. Niyet ettikleri gibi itibarsızlaştıramayacaklar. Onurlu insanların ışıltıları büyük olur. Onlara atılan çamur, atanı itibarsızlaştırır ancak.

Bir kez daha tekrarlıyoruz

Ahmet’in Temizliğiyle

Kendi Pisliğinizi Gizleyemezsiniz.



Yarın Ahmet Şık’a Mektuplarımızı Gönderiyoruz.

Ahmet’in Temizliğiyle

Kendi Pisliğinizi Gizleyemezsiniz


Ahmet Şık gazetecidir ve şimdiye kadar “derin veya sığ güçleriyle” devletin gerçekleştirdiği yargısız infazları, işkenceleri, gözaltında kayıpları, faili meçhulleri yazarak tarafı belli olan bir gazetecidir. O; evladını kaybedilmiş tüm analar nezdinde Emine Ana’nın, Arat’ın, Fadime Ana’nın, Manisa’lı çocukların, Armutlu’daki ailelerin, yok sayılan Kürtlerin, hakları yenen işçilerin, işkence gören devrimcilerin yanındadır. Ancak Türkiye tarihinde alışık olduğumuz “derin komedilere” bir yenisi eklenerek özgürlüğü, düşmanı olanlar gibi olmakla suçlanarak, gasp edilmiştir.

Tutuklanmasından sonra ülkenin ikili yapısı yine devreye girdi: Kendi varlığını AKP’ye borçlu bir grup özyandaş, inanmaya inanmaya “savcımız yaptıysa bir bildiği vardır” yazılarını yazarken; karşı cenah ise Ahmet’in masumiyetini bir bütün olarak Ergenekon davasına yönelik eleştirilerinin haklılığının temeli olarak kullanmaya çalışıyor.

Ancak Ahmet Şık iki ezberi de bozuyor. Çünkü o, hem “ele geçirilmemiş” Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni ve onun işkencede ifade alan, suç delilleri yaratan savcılarını hem de Özel Yetkili Mahkemeleri ve onun savcılarını çok iyi tanıyor. Çünkü o, hem “henüz hidayete ermemiş” güvenlik güçlerinin yaptıklarını hem de bugün olanları çok iyi biliyor. Çünkü o, konu emek hareketi, sosyalistler, Kürt hareketi olduğunda, dün olduğu gibi bugün de bir bütün olarak devletin; tarikatçısıyla, ergenekonuyla, ırkçısayla, Kemalistiyle nasıl ittifak halinde olduğunu çok iyi biliyor. Biz de onun böyle bir sosyalist olduğunu iyi biliyoruz.

Bu nedenle ne Ahmet Şık’ın masumiyetini karalayabilir ne de onun masumiyetiyle kendi pisliğinizi gizleyebilirsiniz.

Biz Ahmet’in temizliğine, Ahmet’in özgür, adil, eşit bir dünya düşüne inananlar olarak 26 Mart Cumartesi günü, Saat 12.00’de, Galatasaray Postanesi önünde buluşuyor ve Ahmet’e yalnız olmadığını söyleyen mektuplarımızı gönderiyoruz. Bizim gibi düşünen herkesi de yanımızda olmaya davet ediyoruz.


Biz sana güveniyoruz Ahmet, çünkü Ahmet biziz

“…Ve onlar konuştukça biz de gördüğümüzü söyleme borcu altına giriyoruz, Ahmet Şık, terörist değildir. Ahmet Şık, ergenekoncu değildir. Ahmet Şık, faşist değildir. Ahmet Şık, Hrant’ın katili değildir. Ahmet Şık “iyi çocuk” değildir. AHMET ŞIK BİZİZ.  Hepimiziz.

Yeter. Türkiye tarihinin en önemli davasını siyasi bir hesaplaşmanın uzantısı gibi görenler yüzünden Ahmet Şık’lar içeri girip nihayetinde V. Küçük’lerin dışarı çıkma ihtimali doğduysa itiraz ediyoruz.

Çünkü adalet istiyoruz. Güçlünün ezdiği, nasırına dokunulduğunda masumların tutukevlerine gönderildiği, insanların yalnız oldukları değil olmadıkları için de suçlanabildiği, hayatların ve itibarların bir kibrit gibi yakıp kül edildiği bir kabus değil.” *

İşte budur ahvalimiz. Bu yüzdendir sizi bir mektup kampanyasına davetimiz. Kaleme, fikre yapılan bu saldırılara karşı kalkanımız yine kalemimiz olsun, Ahmet’e, kalemle ses edelim, kalemle dokunalım ve kalemlerimizle “Biz sana güveniyoruz Ahmet, çünkü Ahmet biziz.”  diyelim diye. Sen de Ahmetsin, eğer tarafsan ve tarafın ezilenin yanıysa. Eğer faşizmin her izinde derin bir iç çekişle paralanıyorsa ciğerlerin, Manisa’lı gençlerin, öldürülen aydınların, işkenceden geçirilen devrimcilerin, kürtlerin sorumluluğunu bir yumruk gibi boğazında hissediyorsan Ahmet sensin. Ahmet benim, Ahmet biziz.

Ahmet biz olduça, onu  dört duvar arasına koyabilirler belki ama fikirlerini tutuklayamazlar. Onu yalnızlaştıramazlar. Niyet ettikleri gibi itibarsızlaştıramazlar. Onurlu insanların ışıltıları büyük olur, onlara atılan çamur atanı itibarsızlaştırır ancak.

Ve işte biz yalnız bırakmıyoruz Ahmet’i, sessiz bırakmıyoruz, kelimesiz, sözsüz bırakmıyoruz. Mektup yazıyoruz Ahmet’e. İçimizden geçeni, sokakta olanı yazıyoruz. Ahmet’e değil bize, kendimize sahip çıkıyoruz. Çocuklarımız yarın kuşatılmış bir ülkenin düşünemeyen, sorgulamayan robotları değil de dünyayı rengarenk boyayan oyunbazları olsun diye. Gözleri donuk değil güneş güneş baksın diye.


Ahmet’e mektup göndermek için;

Ahmet Şık

Silivri Cezaevi 2 No.lu Cezaevi B-9 Koğuşu Silivri – İstanbul

adresini kullanabilirsiniz.

*http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=ahmet+%C5%9F%C4%B1k&a=sr&au=aethewulf 

26 Mart  2011 Cumartesi günü Saat: 12.00’da Galatasaray Postahanesi’nden toplu olarak Ahmet Şık’a mekrup göndereceğiz.